Bir gün üniversitede, profesör derse girer. Bir elinde bir kavanoz, diğerinde ise içi taş dolu bir şeffaf torba vardır. Salondaki sessizlik sağlanınca taşları teker teker kavanoza doldurmaya başlar. Taa ki kavanoz hiç taş alamayacak duruma gelene kadar… Sonra sınıfa döner ve sorar:

-Bu kavanoz dolu mu?

Sınıfın büyük çoğunluğu “Evet” der. Profesör kürsünün altına eğilir ve bir küçük torbanın içindeki çakıl taşlarını çıkarır. Dikkatli bir şekilde büyük taşların arasına dökmeye başlar. büyük taşların bıraktığı boşluklar çakıl taşları ile dolar. Kavanoz daha fazla alamayacağı zaman, yeniden sınıfa döner ve soruyu tekrarlar. Duruma uyanan sınıf bu sefer “Hayır” diye cevap verir. Profesör masanın altına eğilir ve bir kova kum çıkarır. Bunu da dikkatli bir şekilde kavanoz daha alamayıncaya kadar doldurur. Yine sınıfa döner ve sorar. Sınıf coşmuştur “Hayır” nidaları yükselir. Profesör bu defa masanın altından bir sürahi su alır ve onu da kavanoza boşaltır. Sonra sınıfa döner:

-Bugünlük dersimiz bu kadar. Ne öğrendiniz?

Kimse cevap vermek istemez. Ön sıralardan biri atılır:
-Ne kadar yoğun olursak olalım, zaman yaratmak bizim elimizdedir.

Profesör cevap verir:
-Yanlış. Eğer önce büyük taşları koymazsanız, daha sonra onlara yer kalmaz.

***

Zaman yönetimi, yanlış işleri hızlı yapmak değildir. Amaç doğru işleri doğru ve istenen sürede yapmaktır. Hızlı yapıyor olmak, zamanı iyi kullandığınız anlamına gelmez. Zaman kolaylıkla kontrol edilemez, biz yalnızca kendimizi ve kendi zamanımızı kullanmayı yönetebiliriz. Başarı, ertesi güne ne kaldığıyla değil, bu gün neler yaptığımızla ilgilidir.