Fil İpi

Bir adam fillerin yanından geçerken aniden durdu, bu devasa yaratıkların sadece ön bacaklarına bağlanmış küçük bir iple tutuluyor olmaları gerçeğiyle kafası karıştı. Zincir yok, kafes yok. Fillerin her an bağlarından kurtulabilecekleri açıktı ama nedense bunu yapmadılar.

Yakınlarda bir eğitmen gördü ve bu hayvanların neden orada öylece durup kaçmaya çalışmadıklarını sordu.

“Eh,” dedi eğitmen, “Filler daha çok küçükken onları bağlamak için aynı boyutta ip kullandık ve o zamanlar  bu ip onları tutmaya yetti. Büyüdükçe, kaçamayacaklarına inanarak şartlandılar. İpin onları hala tutabileceğine inanıyorlar, bu yüzden asla kurtulmaya çalışmıyorlar.”

Adam şaşkına dönmüştü. Bu hayvanlar her an bağlarından kurtulabilirlerdi ama bunu yapamayacaklarına inandıkları için oldukları yerde sıkışıp kalmışlardı.

Filler gibi, hayatımızı sadece daha önce başarısız olduğumuz bir şey için onu hiçbir zaman yapamayacağımıza inanarak mı geçiriyoruz?

Başarısızlık öğrenmenin bir parçasıdır; hayatta mücadeleden asla vazgeçmemeliyiz.

 Patates, Yumurta ve Kahve Çekirdekleri

Bir zamanlar bir kız çocuğu babasına hayatının berbat olduğunu ve nasıl geçineceğini bilmediğini söyleyip şikayet etmiş. Sürekli kavga etmekten ve mücadele etmekten yorulmuş. Ona göre bir sorun çözülür çözülmez hemen ardından bir diğeri geliyormuş.

Şef olan babası onu mutfağa götürmüş. Üç tencereyi suyla doldurup ve her birini yüksek ateşe koymuş. Üç tencere kaynamaya başlayınca birinci tencereye patates, ikinci tencereye yumurta ve üçüncü tencereye de çekilmiş kahve çekirdekleri koymuş.

Sonra kızına tek kelime etmeden oturup kaynamaya bırakmış. Kızı izlemiş ve sabırsızlıkla beklemiş, babasının ne yaptığını merak ediyormuş.

Yirmi dakika sonra ocağı kapatmış. Patatesleri tencereden çıkarıp bir kaseye koymuş. Yumurtaları çıkarıp bir kaseye koymuş.

Sonra kahveyi kepçeyle çıkarıp bir fincana koymuş. Ona dönüp sormuş. “Kızım, ne görüyorsun?”

Kızı, “Patates, yumurta ve kahve,” diye aceleyle cevap vermiş.

“Daha yakından bak, ve patateslere dokun.” demiş babası. Bunu yapmış ve yumuşak olduklarını fark etmiş. Sonra ondan bir yumurta almasını ve kırmasını istemiş. Kabuğu çıkardıktan sonra, haşlanmış yumurtayı görmüş. Sonunda, ondan kahveyi yudumlamasını istemiş. Zengin aroması yüzünde bir gülümseme oluşturmuş.

“Baba, bu ne anlama geliyor?” diye sormuş.

Daha sonra patatesin, yumurtanın ve kahve çekirdeklerinin her birinin aynı sıkıntıyla, yani kaynar suya maruz kaldığını anlatmış babası.

Ancak her birinin tepkisi farklı olmuş.

Patates başlangıçta güçlü, sert ve amansızmış, ama kaynar suya girince yumuşamış ve güçsüzleşmiş.

Yumurta kırılgan bir yapıya sahipmiş, ince dış kabuğu sıvı iç kısmını koruyormuş ta ki kaynar suya konana kadar. Sonra yumurtanın içi sertleşmiş.

Ancak çekilmiş kahve çekirdekleri benzersizmiş. Kaynar suya maruz kaldıktan sonra suyun tadını güzelleştirip, yeni bir aroma meydana getirdiler.

“Sen hangisisin,” diye sormuş kızına.

“Sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki veriyorsun? Patates misin, yumurta mısın yoksa kahve çekirdeği mi?”

Hayatta etrafımızda birçok şey olur, başımıza birçok şey gelir, ama gerçekten önemli olan şey hayatın seni neye dönüştürdüğüdür. Özündeki iyiliği kaybetme!

Sen hangisisin?